Çoğumuz hayatımızda sürekli yanımızda birinin olmasına ihtiyaç duyarak yaşarız. Yalnız başımıza bir şeyler yapmaktan çekiniriz. Yalnız kafeye gidip oturmaktan, yalnız alışveriş yapmaktan, yalnız gezmekten, yalnız olmaktan korkarız. Peki bu korkuyu neden içimizde taşıyoruz? Neden çekiniyoruz yalnız kalmaktan? Herkesin kendine göre nedenleri vardır. Örneğin bazılarımız “Yalnız başıma bir kafeye gidip oturursam insanlar sürekli bana bakar ve benim hakkımda konuşurlar hatta bunun hiç arkadaşı yok galiba derler” diye düşünüyoruz. Bazılarımız ise gerçekten yalnız kalmayı hiç sevmez. Çevresinde hep birileri olsun ister. Fakat bir insan eğer kendisiyle baş başa kalamıyorsa, o insan gerçekten mutlu mudur? Hatta mutluluğu da geçtim, huzurlu bir hayat mı yaşıyordur? Benim naçizane fikrim, herkes kendisiyle baş başa kalabilmeli hatta kalmalıdır. Yalnızlığın o güzel sessizliği, kafandaki düşünceler karmaşası içinde tatlı bir yolculukla kaybolmak, kendine vakit ayırmanın verdiği huzur, kimseye ihtiyaç duymadan kendi kendine mutlu olabilmek… Yalnızlığın aslında bir sürü katkısı olur bize. Bu katkıları hiç bilmeyip aramayız belki de, ama bilmediğin bir şeyi öğrenmenin keyfi kadar güzel bir duygu az bulunur. Bunu bir bina olarak düşünün. Binayı inşa etmek için önce sağlam bir temel yapılması gerekir. O sağlam temel de kendini sevmekle başlar. Kendinizi sevip kendinizle vakit geçirmeye başladığınız an inanınki çevrenizdekilerle ilişkiniz de iyi yönde etkilenecektir. Çünkü bir insan kendisiyle baş başa kalamıyorsa, güzel vakit geçirip, keyif alamıyorsa, o insan başkalarıyla birlikteyken de problemler yaşayabilir, daha kendisiyle yalnız kalamayan bir insan nasıl başkasıyla olan ilişkisini yolunda götürebilir ki? Binanın temelini attıktan sonra üstüne katlar eklenmeye başlar. Katlara bir sürü yararlı özellik eklene eklene binayı oluştururuz. Fakat asıl önemli kısım ise, bina kaç katlı olursa olsun inşaatı asla bitmez. Çünkü kendinize katabileceğiniz özelliklerin, kendinizi geliştirebileceğiniz yönlerin asla bir sınırı yoktur. Katları çıkmaya başladıysak eğer ilk kat benim için kendini keşfedebilmektir. Daha kendini tanımayan bir insan düşünün, hayatı nasıldır sizce? Benim tahminlerime göre ikili ilişkilerinde problemler yaşar, hayattan verim alamaz, yaşamından üst düzeylerde keyif alamaz ve en önemlilerinden biri huzurun doruk noktasına erişemez. Bunlar benim düşüncelerim tabi, bu düşünceleri nasıl ürettiğim ise çok belli, tecrübeyle. Evet fazla bir hayat tecrübem yok belki de daha büyük insanlara göre, sonuçta 20 yaşındayım. Ama yaşadıklarımdan örnek verebilirim. Ben eskiden yalnız kalmayı hiç sevmezdim. Hatta nefret ederdim. Kaçardım hep kendimle baş başa kalmaktan. Çünkü öyle bir durumdu ki bu, yalnız kaldığım an kafamdaki düşünceler bir hortum misali sürekli beynimde dönüp duruyordu. Her şeyi düşünürdüm ve kafamın içindekileri asla susturamazdım. Bir de çekinirdim yalnız oturmaktan. İnsanların hakkımda konuşacağını düşünürdüm. Ama insanlar hep konuşur, asla susturamazsınız, tek yapabileceğiniz onları takmamak, çünkü bu onların hayatı değil, sizin hayatınız. Siz yaşıyorsunuz. Geçmişte bir süre çok yalnız kaldım. Arkadaş ilişkilerim çok kötüydü, ailemle tartışmalar diz boyuydu, çevremdeki herkesten nefret ediyor gibi hissediyordum. Klasik ergenlik dönemi. Bu yalnız kalış ne kadar üzücü ve acınası görünse de, bana o kadar çok şey kattı ki, kelimelerle tarif etmem mümkün değil. O zaman zarfında kendimi dinledim, düşüncelerimden kaçmamam gerektiğini ve onlarla yüzleşerek onları susturabileceğimi gördüm. Tek başıma kafeye gidip kahve eşliğinde, kulağımda klasik müzik sesiyle, kitabımı okurken aldığım keyfi belki de hiçbir arkadaşımlayken almadığımı fark ettim. Tek başımaydım ve bu dünyanın en huzurlu anı gibiydi. Bazen kitaba ara verip çevreye bakar insanları izlerdim. Gözlemlerdim. Kim ne giymişten tutun kim ne konuşuyora kadar incelerdim herkesi. Çeşit çeşit insanlar, mekanlar, gürültü kalabalıkları, mis gibi kahve kokusu eşliğinde ben ve keyfimin kahyası oturup bakardık herkese sırasıyla. İşte o an anladım ki insan kendisiyle baş başa kalabilmeli ve kalmalı. Terapi gibi geliyor gerçekten. Hatta psikoloğa gitmekten bile daha rahatlatıcı olduğunu söyleyenler bile var. Benim naçizane tavsiyem, kendinizle date’e çıkın, kendinize güzel bir latte ısmarlayın, oturun, elinize kitabınızı alın, kulağınızda hoş bir tınıyla klasik müzik çalsın, ara sıra kitaba ara verip çevrenize bakıp gözlem yapın ve en önemlisi kendinizi düşüncelerle baş başa bırakın. Düşünceler yüksek ihtimalle şu an kafanızda düğüm olmuştur. O düğümleri yavaş yavaş açın ve yalnızlığın tadını çıkarıp keyfini sürün. Ne de olsa yalnız geldik ve yalnız gideceğiz…
top of page
Yazı: Blog2_Post
bottom of page
Comments