Bazen kendini çok yalnız hissedersin. Bu gayet normaldir. Bazen ise hiçbir yere ait değilmişsin gibi. Buna da normal bir his denilebilir. Bazen ise herkesten nefret ediyormuş gibi. İşte burada bir sıkıntı başlıyor sanki. Neden bu şekilde hissederiz? Kimi zaman ait olmadığımız yerde olduğumuz için. Kimi zaman görmemiz gereken hak ettiğimiz o değeri görmediğimiz için. Kimi zaman ise yaptığımız her şey, bütün emeklerimiz görmezden gelindiği için. Bir gün annemle dertleşirken bana bundan seneler önce müdürünün verdiği tavsiyeyi anlatmıştı. “Her zaman herkes tarafından başarsan dahi takdir edilmeyeceksin, emeklerinin karşılığını alamıyormuş gibi hissedeceksin. Ama asıl yapman gereken ne biliyor musun? Başkaları yaptıklarını, emeklerini, başarılarını umursamadığında, sana gereken ilgiyi göstermediğinde, hak ettiğin gibi seni takdir etmediğinde sen iki elini arkaya atacaksın ve elini arkandan sıkıp kendini tebrik edeceksin.” Beklentiyi bir kenara bırakmam gerekiyor sanırım artık. Şahsen hayatımdaki herkesten çok şey bekliyorum. Beklentilerim çok da büyük değil aslında. Güzel bir iş yaptığımda içten bir “Eline sağlık” denmeyi, kıskançlıkla değil gerçekten gurur duydukları için beni desteklemelerini isterim. Erkek arkadaşım olursa bir gün bana çiçek buketi almasını değil, yoldan geçerken bir papatya koparmasını ve “Sen daha güzelsin ama senin güzelliğine yakışır bir çiçek en azından” demesini. En yakın arkadaşımın adı üstüne gerçekten en yakınımsa sadece iyi günümde kahkaha atarken değil aynı zamanda ağlarken sırtımı okşayıp “yanındayım” demesini. Öğretmenimin sınıftayken yanlış bir cümle söyleyince beni yermesini değil doğrusunu öğretip beni cesaretim için takdir etmesini sonrasında da bir dahaki soruya cevap vermem için beni desteklemesini isterim. Ailemin her daim yanımda olmasını, hata yapsam da doğru yolda ilerlesem de benimle yürümelerini isterim. Hayatımda tek beklentimi ailemin karşılaması dışında bir savaşım yok hayat dediğimiz karmaşık hikâyede. Sadece şunu düşünüyorum, çok şey mi bekliyorum? Bence hayır. Peki beklentilerim kaç oranında karşılanıyor? 1’den 10’a kadar olan bir skalada 2 sanırsam. Onun da çoğunluğu ailemin etkisi zaten. Peki beklentimi bir kenara bırakırsak bir de yaşadıkça, gördükçe ve duydukça şok olduklarım var. İki yüzlülük şu anda dünyanın geneline yayılmış bir hastalık gibi ilerliyor. Ayşe bana gelip Serra’dan ne kadar nefret ettiğini, Serra’nın ne kadar kötü bir insan olduğunu saatlerce anlatıyor. Ertesi gün ise bir bakıyorum Ayşe, Serra ile sarılırken çekildiği fotoğrafı sosyal medya hesabında paylaşıyor. Altında ise “En yakın arkadaşım! Bu güzellikle bir ömür! Seni çok seviyorum canım kankam!” vb. cümleler yazıyor. Tek gerçeği ben biliyorum. Ama buradaki çıkmaz nokta şu ki, herkes gelip bana anlatıyor her şeyi, herkes herkesin dedikodusunu, arkalarından sarf ettiği kötü cümleleri bana gelip söylüyor. Neden? Çünkü “Sana güveniyorum, güvendiğim için anlatıyorum.” Çünkü benim gidip de bana söylediklerini kimseye anlatmayacağımı biliyorlar. İçlerini döküyorlar bana. Peki sonra ne oluyor? Bana döktükleri içleri bende kalıyor. Bütün kötü enerji, nefret hepsi bende durmaya başlıyor. Esas ne biliyor musunuz? İnsanlara eskisi gibi bakamaz oldum. Ayşe ve Serra’nın fotoğrafını görünce asıl gerçekleri bilen kişi ben olduğum için, hayattan soğuyorum. Midem bulanıyor resmen. İşte tam da bu noktada en baştaki sorumuza geldik. İnsan neden herkesten nefret ediyormuş gibi hisseder? Bu sadece bir fikir. Ama ben şimdiden soğuduğumu düşünüyorum herkesten. Umarım nefret etme derecesine kadar gelmem. Son olarak ise ben insanlardan nefret etmekten korkmuyorum. Tek korkum bu olayda anlattığım gibi bir insana dönüşmek. Kötü olan ise sanırım yavaş yavaş dönüşüyorum…
top of page
Yazı: Blog2_Post
bottom of page
Comments