Ne kadar şükredilmesi gereken bir durum aslında nefes bile alıyor olmak. Mutsuzuz diye hayatımızı bile doğru düzgün yaşayamadığımız bir devirdeyiz. Tek bir atışımız var, bunu da çok iyi biliyoruz ama herkes sanki taramalı tüfek kullanıyormuş gibi harcamak istiyor o tek kurşunu. Yapmayın etmeyin diyenler dinlenmiyor umursanmıyor. Çok haklılar aslında, hayatımızı böyle bu denli heba ettiğimizi görünce biz değil başkaları acıyor halimize. Peki ne ki aslında yaşamak. Kaç dakika nefes aldığımız mı yoksa nefesimizi kesen kaç dakika yaşadığımız mı? Evet, bilinmeze adım atıyoruz her güneşin doğuşunda, ama bilmiyorsak bu onu daha da gizemli ve güzel hale getirmez miydi acaba? Her sabah yeni hayatımızın ilk günü. Her bir çiçeğin açışı, bebeğin doğuşu, gökyüzünün aydınlanışı yeni, temiz ve beyaz bir sayfa. Ama yok, biz başaramıyoruz. Neden mi? Çünkü biz kendi kıymetimizi bilmiyoruz. Azıcık bilsek değerimizi. Ne mücadeleler ile bu günlere geldiğimizi… Hayat yaşanılabilir hale gelirdi o zaman. Bilseydik yerimizde kimlerin olmak istediğini… Hayat daha da anlam kazanırdı o zaman. Ama işte, bunu bilmek değil hissetmek önemli. Çoğu insan duygularıyla hareket ederken çoğu insan da beynini kullanarak hareket eder. Peki bunun orta noktası yok mu? Tam bulsak o orta noktayı, başarabilsek aklımızı ve kalbimizi aynı anda kullanmayı, her şey ne kadar da tastamam olurdu o zaman. Ne yazık ki bilmiyoruz bunların hiç birini değil mi? Biliyor muyuz yoksa…
top of page
Yazı: Blog2_Post
bottom of page
Yorumlar