Geçenlerde bir gün yolda gayet normal bir şekilde yürüyordum. Ayağım karanlıktan göremediğim bir taşa takıldı. Yalpaladım ve tam düşmek üzereyken kendimi ayakta tutmayı başardım. Fakat telefonum için aynı şey geçerli değildi. Yere düştüğünde geri almak istemedim açıkçası. Çünkü o telefonu yerden kaldırdığımda göreceklerimden hiç hoşlanmayacağımın farkındaydım. Ama artık yapacak bir şey yok deyip yerden sakin ve yavaşça kaldırdım. Sakince ve yavaşça kaldırmam hiçbir işe yaramadı tabi, çünkü filmlerdeki gibi yere düşerken ağır çekimle düşmedi. Hani o çaresizlik anı vardır ya, aslında olayın ne olduğunu ve sonucunun ne olacağını biliyorsunuzdur ama yine bir umut sonucun farklı olmasını bekliyorsunuzdur. Tam da o çaresizlik anındaydım. Derin bir nefes alıp telefona baktım. Ekran tamamen kırılmıştı. Hani bari küçük çatlaklar olsaydı yine mutlu olurdum. Ama özellikle ekranın sağ tarafında 4 tane kocaman dolu tanesi kadar kırık vardı. Sol tarafından kullanabilecektim artık telefonu ve klavye çıktığında p, ş, ç tuşları çalışmıyordu. Önce huysuzlandım tabi. Söylenmeler, kendine kızmalar, ya ben ne yapacağımlar, anneme nasıl söyleyeceğimler, ülkenin bu ekonomisinde telefon mu kırılır kaç liradır şimdi kim bilir bunu yaptırması demeler, ne gerek vardı şimdi boşa masraf çıktılar vb. Kısaca iyice bir söylendim. Sonra eve girdim ve balkondaki minnak masama oturdum. Bir çay yaptım ve çayı yudumlarken artık hayatıma kırık telefonla devam edeceğimi fark ettim. Tabi ki sonsuza kadar değil ama en azından bir süre. Bu anlattıklarımı bir merdiven olarak hayal edersek, basamakları şöyle sıralayabiliriz. Birinci basamak olay anı, ikinci basamak olayı kabullenme süreci, üçüncü basamak olayı kabullendikten sonra gelen sinirlilik, mutsuzluk, çaresizlik hali, dördüncü basamak ise tam olarak üstünde duracağımız konu: Olaya alışmak. Beş ve sonuncu basamak ise çözüm üretip uygulamak. Olaya alışmaktan kastım sizce nedir? Hayatıma kırık telefonla devam edeceğimi fark ettiğim an mıdır? Yoksa kırık telefonu kullanmaya başladıktan sonra bir süre geçmesi ve her şeyi aynı eskisiymiş gibi devam ettirmem midir? Hayatımızda her gün bir sürü olay oluyor, bir sürü kötü ve iyi haberler alıyoruz. Bunların çoğu yaşantımızı etkiliyor. Büyük olaylar ya da kötü haberler bizde çok büyük ölçüde etki yaratıyor. Küçük ve iyi haberler de etki yaratıyor tabi, fakat büyük ve kötüler kadar değil. Telefonumu kıralı tam olarak 2 gün oldu. Hâlâ kullanıyorum. Fakat ilk bir saat alışana kadar canım çıktı. Mesaj yazamıyorum. Tuşlara basamıyorum. Elimi kesiyor kırığın olduğu yer. Tam bir felaketti anlayacağınız. Fark ettiyseniz birkaç cümle önce, alışana kadar, dedim. Aslında hayatta her şey alışana kadardır. Telefonumu şu an çok rahat bir şekilde kullanıyorum. Sanki her zaman kırıkmış gibi. Bunca zaman aslında sadece 2 gündür kırık olan telefonum, bana sanki yıllardır kırıkmış gibi geliyor. Neden mi? Çünkü alıştım. Artık garip bile gelmiyor telefondaki kırık, hatta rahatsız bile etmiyor neredeyse. İnsanlar sorunca yeniden fark ediyorum kırık olduğunu ama onun dışında artık beni rahatsız eden bir şey yok. Alışkanlıklarımız da böyledir aslında. 21 günde bir şeye tam olarak alışkanlık kazanırsın derler. Hayatımızda aldığımız en acı habere bile alışıyoruz aslında. Evet çok derin bir etkisi oluyor ve uzun süre geçmiyor belki de ama yıllar alsa da alışıyoruz. Bir arkadaşımı kaybetmiştik geçen sene, geçtiğimiz Nisan ayında tam 1 sene oldu. Ve ben acı ama gerçek bir durumu fark ettim. Yokluğuna alışmıştım. En alışmak istemediğim durumdu bu, ama gerçek o ki alışmıştım. 1 sene önce her sabah kalktığımda başucumda duran çerçeveli fotoğrafına bakıp öperek uyanırdım ve gökyüzüne bakarak onunla konuşuyormuş gibi yapardım, beni duysa da duymasa da. Ama yaklaşık 4 ay önce bıraktım bunları yapmayı. Hala çok özlüyorum, özlemeyi de asla bırakmayacağım, zaten bırakamam da. Ama anlattığım durumun onu ne kadar sevmekle ve özlemekle bir ilgisi yok. Alışma duygusu insanlığın bir gerçeği. Bu olayı atlatmak ve onu buraya yazabileceğimi hiç düşünmezdim. Çünkü o cesareti kendimde bulamazdım. Hazır değildim buna. Belki hala yazarken boğazım düğümleniyor ve gözümden bir damla yaş akıyor. Ama ilk zamanlar ağlamaktan uyuyamadığım geceleri hatırlıyorum. Alıştım artık. İnsanız her olaya, her yaşantıya alışırız. Doğamız bu. Alışmayı sakın kötü algılamayın. Bir olaya alıştıysanız da (kötü alışkanlıklar dışında) kendinizi o olayı umursamıyormuş ya da takmıyormuş gibi hissetmeyin. Alışmak gayet normal. Bir yerde bir söz okumuştum kim söylemiş hatırlamıyorum. Unutmak imkansız ise alışmak zorundayız çünkü başka çaremiz yok…
top of page
Yazı: Blog2_Post
bottom of page
Comments